6 Mart 2020 tarihinde, Dr. Beril Türkoğlu ile "Erkekliğin Kırılganlığı, Kırılanın Erkekliği" başlıklı bir etkinlik gerçekleştirilmiştir.
"Dünya üzerinde farklı toplumlarda farklı tezahürleri olsa da erkeklik her zaman sosyal olarak inşa edilmesi beklenen ve toplumsal kimliğini ve statüsünü performans üzerinden kazanan bir ‘durum’ olmuştur. Bazı kabile toplumlarında bir erkeğin ‘gerçek erkek’ olabilmek adına riskli davranışlar, şiddet ve cesaret göstergesi, performanslar sergilemesi beklenir. Örneğin, Afrika kabilelerinde, ‘erkek olup’ evlenmeyi hak edebilmek adına büyük bir hayvanı aletsiz öldürebilmek, avlanmak veya acıya dayanıklı olduğunu çeşitli şekillerde göstermeleri gerekir. Erkekliğin kendini ispat mekanizması modern toplum yapılanmalarında aynı şekilde seyretmese de farklı toplumsal ve kültürel kurumlar aracılığıyla üzeri daha örtük bir şekilde devam etmektedir. Türkiye toplumundan örneklendirirsek, bir oğlan çocuğu ‘erkek’liğe ilk adımını sünnet olarak atar ve bu, tüm toplumun şahitliğinde ve o topluluğun takdiri ile gerçekleşir. Erkek olma yarışı askerlik, para kazanacak bir iş bulması ve aile kurması ile devam eder. Toplumsal cinsiyet kavramı özünde toplumun yaptırımlarıyla inşa edilen cinsiyet pratiklerini işaret ederken, neden sadece kadınlar değil de erkeklerin kendini sosyal durumlar ve performanslar üzerinden ispat etmesi ve takdir toplamasına izin verildiği ise kırılgan erkekliğe işaret eden en temel sorudur. Erkekliğin zamana, mekâna ve kültürlere göre değişen performatif yapısı 1970’lerden bugüne sosyal bilimlerde sorgulanan ve sorgulanmaya devam eden önemli bir konudur. Sosyal psikoloji bağlamında ise bu konu Kırılgan Erkeklik Kuramı ekseninde tartışılmakta ve araştırmalara konu olmaktadır. Kırılgan erkeklik kuramı, insanların erkekliği kadınlığa kıyasla sosyal olarak kazanılan, kazanıldığı gibi kaybedilebilen ve tehdide açık bir statü olarak tanımlar. Tehdit karşısında ise (normatif) erkekliği yeniden inşa eden çeşitli pratiklere yöneldiğini iddia eder. Bu toplumsal pratiklerde ise başkalarının onayını ve takdirini alması sarsılan erkekliğin onarılmasına aracılık eder. Türkiye’de yapılan çalışmalar erkekliğin genellikle kadının daha üstün olduğu durumlarda, erkeğin ‘koruyucu-kollayıcı’ rolü, aile reisi ve karar verici rolü sorgulandığında tehdit algıladığını göstermektedir. Geleneksel erkekliğin farklı alanlarına algılanan tehdit sonucu erkekler, iktidar pozisyonunu yeniden konumlandırabilmek adına erkeklik ideolojisinin mümkün kıldığı ve onayladığı oluş ve davranışlara yönelmektedirler. Örneğin, çalışmalar erkekliğine tehdit algılayan erkeklerin kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik daha fazla şiddet ve öfke gösterdiğini, daha cinsiyetçi söylemlerde bulunduğunu, cinsiyet normlarına uymayanlara yönelik önyargı ve ayrımcılık pratiklerini artırdığını, daha riskli davranışlar sergilediğini ve hatta trafikte daha öfkeli araç kullandıkları göstermektedir. Kırılgan erkeklik Türkiye’de sosyal psikoloji bağlamında tartışılmaya çok yeni başlanmıştır. Amerikan erkeklik ideallerine ve toplum düzenine göre ortaya konan kırılgan erkeklik araştırmalarının Türkiye’de tekrar (replication) çalışmaları yapılmış ve Türkiye’de erkekliğin kadınlığa kıyasla performansla kazanılabilen/yüceltilebilen sosyal bir konum olarak görüldüğü ortaya konmuştur. Buna karşılık kadınlık daha fiziksel ve hormonal özellikler üzerinden tanımlanmakta ve dolayısıyla daha özcü ve sosyal edimler ve çabayla değişip gelişemeyecek bir cinsiyet kimliği olarak algılanmaktadır. Bu durumda erkekliğin ‘hata’ yaptığı durumlarda kendini onarması ve bunu da kadınları ve LGBTİ+’ları ikincilleştirerek yapması makul karşılanırken; kadınların toplumun ‘hata’ olarak gördüğü durumlarda kendini sosyal edimlerle yeniden inşa etmesi ve takdir kazanması söz konusu görülmemektedir. Bu anlamda insanların erkekliği ve kadınlığı nasıl algıladıkları, toplumsal cinsiyet temelli eşitsizlikler, şiddet, önyargı ve ayrımcılık karşısında verilen tepkileri şekillendirdiğinden bu durumların azalması önünde ciddi bir engel teşkil etmeye devam etmektedir."
28 Aralık 2020 tarihinde Dr. Öğr. Üyesi Selin Akyüz ile "Erkekler Şiddetle Yüzleşiyor (mu)" başlıklı bir TEDU400 semineri gerçekleştirilmiştir.
"Dünyada yoğunlukla 1970’li yılların sonlarında çalışılmaya başlanan Eleştirel Erkeklik Çalışmaları’nın Türkiye’ye yansıması ancak 1990’lı yılların sonunda ve 2000’lerin başında oldu ve ardından hızla arttı. Bugün alan, toplumsal cinsiyet çalışmalarının bir parçası olarak kabul edilip - ya da daha az dirence maruz kalarak gelişimini devam ettirmektedir. Feminist aktivizmden ve akademik çalışmalardan güç alarak beslenen alan, toplumsal sorunların, eşitsizliklerin, ayrımcılıkların, neoliberal politikalar ve artan sağ popülizmle daha da billurlaştığı bir düzende araştırmacılara yeni bir lens sağlamış oldu. Toplumsal cinsiyet sadece kadın ve erkeğin rolü değil ve cinsiyetlerin ‘doğasına’ uzanan tartışmaların çok ötesinde ise, erkekliği özellikle cinsel yönelim, sınıf, dil, din, ırk, etnik kimlik gibi kategorilerden beslenen farklılıklara da işaret etmemizi kolaylaştıran bir ‘konum’ olarak ele alarak başlamak zihin açıcı olacaktır. Erkekliği ve erkek değerlerini ön plana çıkaran anlayışı sorgulamak da buna dahildir. Özellikle şiddet bu bağlamda önemli bir analitik alan sağlamaktadır. Şüphesiz tarihsel süreç içerisinde, ataerki, sadece erkek egemenliğinin biyolojiye atfedildiği ve bedensel güç üzerinden okunduğu dönemi geride bırakmıştır. Modern devlet inşası, onun tahakküm araçları, kapitalist üretim düzeni ve modern tıp hiyerarşinin belirlenmesinde ve erkeğin ‘hanesine’ yazılmasında belirleyici olmuş ve süreç içerisinde değişime uğramıştır. Bu kapsamda artık cinsiyet düzenini yerel ve kültürel özgünlüklerden bağımsız analiz etmek eksik olacaktır. Ancak her ne kadar alan ve kavramları önemli bir değişime ve erozyona uğramış olsa da bazı konular hala eski kabullerden uzaklaşabilmiş değildir. Şiddet ve erkeklik arasındaki ‘bağ’ hala eski tanımlamalardan ve kabullerden kopamamıştır. Erkeklerin şiddet kullanma ehliyeti olan cins olarak kabul görmesi ve bunun biyolojik ya da toplumsal dinamiklerle sürekli yeniden üretilmesi de son derece yaygındır. Benzer şekilde, erkeğin en görünür olarak kadına ve diğer erkeklere uyguladığı şiddeti ‘koruma’, ‘öfke kontrol sorunu’, ‘hayatta kalma içgüdüsü’ gibi sebeplerle açıklayan duruş, eril şiddeti mümkün kılan yapısal düzenlemelerin desteğiyle daha da güçlenir. Örneğin, ev içi şiddeti, ailenin namusu, erkeğin kadını/karısını/çocuğunun annesini koruma ve kollama gücünü kullanma hali olarak görmek son derece sorunludur çünkü onun sistematikliğini gölgeler ve politikliğinin sorgulanmasını engeller."
12 Nisan 2021 tarihinde Doç. Dr. Murat Göç-Bilgin ile "Erkekler, Erkeklik, Şiddet" başlıklı bir seminer gerçekleştirilmiştir.
"Bu sunum, erkeklik, ataerki ve şiddet ilişkisini farklı yönleri ile tartışmayı amaçlamaktadır. Erkeklik inşası, şiddetin birçok fiziksel formu ile iç içe geçmiştir. Erkek olma süreci, fiziksel şiddetten ekonomik ve sözlü şiddete kadar birçok farklı formda şiddetin hem faili hem de nesnesi olma sürecidir. Erkekler çocukluktan yetişkinliğe kadar birçok aşamada şiddeti normalleştirir, yaygınlaştırır ve ussallaştırırlar. Bu sebeple, erkekleriçin şiddetbir varolmabiçimidir; kendilerini ifadeetmeyi ve başkaları ile ilişki kurmayı şiddet yolu ile öğrenirler. Erkekler babaları olan ilişkilerini, yaşıtları olan ilişkilerini, kadınlar ve LGBTİ+’larla olan ilişkilerini, doğa ve teknoloji ile olan ilişkilerini, siyaset ve toplumsal kurumlarla olan ilişkilerini şiddet üzerinden kurar, şiddet üzerinden anlamlandırırlar. Şiddet sarmalında kendi benliklerini yitiren erkekler, kendilerini bulmak ve kendi varlıklarını anlamlı kılmak için daha çok şiddete başvururlar; şiddet hem erkeklerin varoluş enerjisini aldıkları güç hem de onları içten içe tüketen bir düşmandır."
16 Haziran 2021 tarihinde, Anne Çocuk Eğitim Vakfı’ndan (AÇEV) Burcu Gündüz Maşalacı ile "İlgili Babalığın Belirleyicileri" başlıklı bir seminer gerçekleştirilmiştir.
27 Ekim 2021 tarihinde, Dr. Atilla Barutçu ile "Teoride ve Pratikte Erkek(lik)ler, Feminizm ve Queer" başlıklı bir seminer gerçekleştirilmiştir.
"Bu sunumda eleştirel erkeklik çalışmaları alanının feminizmle ve queer ile olan ve kimi noktalarda göz ardı edildiğini düşündüğüm ilişkisi üzerinde duracağım. Bu üç alanın hem akademik camiadaki teorik tartışmalarda hem de bu tartışmaların toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesine etkisinde birbirlerinden bağımsız düşünülmemesi gerektiğini vurgulayacak ve aralarındaki görünür ve/veya örtük ortaklıklara değineceğim. Bu amaçla öncelikle eleştirel erkeklik çalışmalarının ayrı bir alan olarak yükselişe geçme ve kimlik kazanma sürecinin teorik ve yöntemsel olarak feminizmle olan birlikteliğini hatırlatacak, ardından bu birlikteliğin günümüzde artık queer’den destek alması gerektiğini düşündüğüm yönlerini tartışmaya açacağım. Bunu yaparken eleştirel erkeklik çalışmaları alanında çalışan bir akademisyen olarak alanın içinden alana dair eleştirel bir yaklaşım da sergileyecek ve günümüz tartışmalarında bu üç alanı kesiştiren yollar üzerine düşüneceğim."
17 Kasım 2021 tarihinde, Dr. Öğr. Üyesi Çimen Günay-Erkol ile "Fantom Erkeklik" başlıklı bir seminer gerçekleştirilmiştir.
"Bu konuşmada, eleştirel erkeklik çalışmaları alanında ‘hegemonik erkeklik’ kavramı etrafında yaşanan teorik tıkanmayı ve ‘içerimli erkeklik’ kavramının neden bu tıkanmayı aşmayı başaramadığını ele alacağım. ‘Fantom erkeklik’ kavramı aracılığıyla, erkekleri kazanımlarıyla, değil yitirdikleriyle öne çıkarmayı önereceğim. ‘Fantom erkeklik’ kavramını, kaybedilen uzuvların ağrımasını nitelendiren ‘fantom ağrı’ fenomeni gibi, yitirilen erkeklik iktidarının yarattığı anksiyeteyi tanımlamak için öneriyorum. Adli tıbbın ‘babası’ sayılan Fransız cerrah Ambroise Paré, fantom ağrı olgusunu ampütasyon ameliyatlarından sonra gözlemlemiştir. Paré, fantom ağrıyı (phantom pain/phantomschmerz) ilk defa (1552 veya 1554 tarihli) ‘Harquebusses and other guns’ makalesinde kullanmıştır. Bu yitirilen uzuvda hissedilen bir ağrıdır; ameliyattan çıkan askerler kopmuş uzuvlarının sanki hâlâ yerindeymişcesine ‘ağrıdığını’ iddia ederler. Artık orada olmayan bir uzvun ağrısı nasıl hissediliyorsa, yıpranan, yitirilen, yası tutulan bir ‘erkek iktidarı’nın ağrısı da bu kavramsallaştırmayla takip edilebilir. Edebiyattan örnekler vererek, edebi yapıtların erkekliklerle ilgili mahrem meseleleri aydınlatmak için nasıl geçerli yollar sunduklarını da göstermek istiyorum."
8 Aralık 2021 tarihinde, Prof. Dr. Serpil Sancar ile "Değişen Erkeklikler ve Erkeklik Krizi" başlıklı bir seminer gerçekleştirilmiştir.
“Kurucu değerlerinin güç, akılcılık ve bilime yatkınlık olduğu erkek egemen toplumlarda erkeklik, korkusuz olmak, risk alabilmek ve fiziki acılara dayanabilmek üzerinden tanımlanır. Erkeklere, toplumun güvenliğini sağlama sorumluluğu yüklenir. Heteroseksist kültür çerçevesinde, erkeklerin cinsel özgürlüğü dokunulmaz olarak kabul edilirken, para ile kadın bedeninin satın alınması doğal bir durum olarak görülür. Kadınlık için ise tam tersi söz konusudur ve erkek egemenliğiyle iş birliği yapan kadınlar ödüllendirilirler. Ancak süreç içerisinde önemli değişimler meydana gelmiştir. Erkeğin aile reisi olduğu ve ailenin geçimini sağladığı modern aile modeli, erkeklerin geçim sorumluluğunu kadınlarla paylaşmaya başlamasıyla dönüşüm geçirmiştir. “Egemen babalık” normu değişmiş, para kazandığı için geçimi sağlayan fakat çocuğu ile zaman geçirmeyen baba figürünün yerini, çocuklarıyla duygusal ilişki kurmaya önem veren yeni bir babalık figürü almaya başlamıştır. Zorunlu askerliğe dayalı uygulamalar ve kışlalardaki kitlesel eğitim sistemi zayıflamıştır. Orta ve üst sınıf erkekler askere gitmemeye başlamıştır. Heteroseksüel erkekliğin ve tek cinsellik türü olarak heteroseksüelliğin meşruluğu ortadan kalkmış ve LGBTİ+ hareketi güçlenmiştir. Cinsler arası eşitlikten yana, LGBTİ+ hareketinin eleştirilerini dikkate alarak homofobik erkekliği ve heteroseksist bakış açısını reddeden ve egemen erkeklik değer ve normların değişmesini isteyen erkekler söz almaya başlamıştır. Böylelikle öznesi ve nesnesi erkek olan eşitlikçi bir toplumsal dönüşüm umudu doğmuştur. Öte yandan, tüm bu değişimler erkeklikleri korkutmakta ve erkeklerin aile reisi olarak sahip oldukları otorite sürdürülemez hale getirmektedir. Ailede otorite kaybı yaşayan erkekler, şiddet kullanarak konumlarını sürdürmeye ve kadınlara boyun eğdirmeye çalışmaktadırlar. Bu duruma paralel olarak, kadın-karşıtı (mizojenist) erkek hareketi ortaya çıkmış ve kadın haklarının ve kadınların özgürleşmesinin toplum ve aile yapısına uygun olmadığı, erkekliği koruyan hukuk kurallarının (erken yaşta evlilik, nafaka hakkının kısıtlanması, vb.) sürdürülmesi gerektiği ve LGBTİ+ haklarının kamu düzenini bozacağı savunulmaya başlanmıştır. Dolayısıyla, eşitlikçi bir toplumsal dönüşümün yanında, karşımıza toplumsal barışı ve demokrasiyi riske sokan bir gelişim çıkmaktadır."
31 Mart 2022 tarihinde, Prof. Dr. Şahinde Yavuz ile "Erkekliğin Tutkulu Hali: Tofaş Modifiye Gençliği" başlıklı bir seminer gerçekleştirilmiştir.
"Erkekliğe ilişkin kabuller Yirminci Yüzyıl’ın ikinci yarısından itibaren değişime uğramıştır. Ekonomik ve toplumsal açıdan erkeklik ayrıcalıkları sürmekle birlikte kadınların işgücüne artan şekillerde dahil olmasıyla, iş, aile ve cinsiyet kimlikleri de değişime uğramış, kimliklerin şekillendiği alanlar olan özel ve kamusal alan arasındaki ayrımlar eski kesinliğini yitirmeye başlamıştır. Ekonomik açıdan yaşanan değişim, kültürel alanı da değiştirmiştir. Tüketim alanı da yaşanan değişime paralel olarak değişmiş, özellikle genç erkekler arasında tüketmek kimlik duygusunun vazgeçilmezleri arasına girmiştir. Modern kapitalist toplumun sınıf, cinsiyet, kişilik rollerinde sağlamış olduğu göreceli sabitlik postmodern dönemde aşınmış ve oturmuş/tutunmuş kodları yerinden etmekle tehdit etmektedir. Tüm post-kimlikler gibi ‘erkeklik’ de çok değişime açık, istikrarsız ve parçalı bir yapıya sahiptir. Kapitalizmin evcilleştirici, ticarileştiren dalgasına karşı alt kültürler değişik tepkiler vermektedir. Alt kültürler toplumsal yapı içindeki kültürün normlarına uyan, ancak kendi normlarını da yaratarak var olanların kültürüdür. Bu araştırma, Tofaş marka modifiye araç kullanan genç erkekleri bir alt kültür üyesi olarak kabul etmekte, bu gruba mensup erkeklerin erkekliklerini yaşama biçimlerini, erkekliklerini nasıl deneyimlediklerini ve kent dokusu içinde kabul gören/meşru bulunanın dışında kalan kimliklerini nasıl kurduklarını bulmayı amaçlamaktadır. Sabit olanın vegeleneğin altının sürekli oyulduğu bir ortamda tutunumlu bir yapı kurmanın da gerekli oluşunun yarattığı paradoks, erkekliği de içine alır. Bu anlamda Tofaş modifiye araçlara sahip olmak, bireyselliğin bir biçimi olarak karşımıza çıkar. Bireyselliği yaşayabilmek ve farklılaşmak için arabaları dolayısıyla gençlerin sahip oldukları manevraya bağlı olarak deneyimlenen erkeklikler, modern erkekliği anlamaya yardımcı olacaktır. Araştırma, bu gençlerin kimler olduğunu, kendi aralarında kullandıkları dilin, giyim ve saç tarzının, müzik ve boş zamanları değerlendirme biçimlerinin neler olduğunu bulmayı hedeflemektedir."
28 Nisan 2022 tarihinde, Dr. Arş. Gör Canan Dural Tasouji ile "Pandemide Potansiyel Erkeklik Krizi" başlıklı bir seminer gerçekleştirilmiştir.
"Salgınlar içinde doğdukları toplumların sosyal, ekonomik, politik ve psikolojik yapısında çeşitli değişimler yaratır. Covid-19 Salgını’nın sosyal boyutunun önemli bir bileşeni olarak cinsiyet, krizin sosyal etkilerini büyük oranda şekillendirmiştir. Hastalığın ve ölümlerin görülme sıklığından, sağlık çalışanlarının ve diğer ön saflarda çalışanların cinsiyetine, ev içinde işlerin dağılımından, ev içi şiddet oranlarına kadar bu etkinin sonuçlarınca belirlenmektedir. Covid-19 Salgını’nın cinsiyet boyutunu ve toplumsal cinsiyete etkilerini incelemek sosyal bilimcilerin önünde önemli bir araştırma alanı olarak durmaktadır. Bu çalışma erkeklik rollerinde bir kriz ve değişim fırsatı olarak salgın sürecinde evde olmanın ve evden çalışma deneyiminin erkekler üzerinde yarattığı değişimi anlamayı amaçlamaktadır. Nitel bir araştırma olarak tasarlanan çalışmada farklı şehirlerde yaşayan, farklı eğitim, yaş ve sosyo-ekonomik statülerde bulunan, kartopu örneklem ile seçilen ve salgın sürecinde farklı sürelerle evde olmayı/evden çalışmayı deneyimlemiş yirmi erkek katılımcı ile derinlemesine görüşmeler yapılmış ve veriler betimsel analiz kullanılarak analiz edilmiştir. Görüşülen erkekler bu süreçte ev işlerine ve çocuk bakımına daha çok katıldıklarını, ev içinde cinsiyete dayalı iş bölümü ve rol dağılımında değişimler yaşadıklarını ifade etmişlerdir. Bu değişimin boyutunu egemen erkeklik değerlerinde bir dönüşüm olarak nitelemek için çok erken olsa bile, Covid-19 Salgını sonrası evden ve esnek çalışmanın hem erkekler hem de kadınlar için kalıcı olacağını, evin bir çalışma mekânı olarak yeni konumunu ve bu durumun bir ‘kriz’ ve bir değişim fırsatı olarak erkeklik hallerinde yaratacağı kırılmayı anlamanın önemli olduğu düşünülmektedir."
26 Mayıs 2022 tarihinde, Umut Derin Eroğlan ile "KEKRE: Eleştirel Erkeklik Çerçevesinde Trans Erkeklerin Erkeklik İnşaları Üzerine Tartışma" başlıklı bir seminer gerçekleştirilmiştir.
"KEKRE Belgeseli, hegemonik erkeklik anlayışına karşı ‘öteki’ olarak konumlanan erkeklik performanslarının deneyimlerine odaklanıyor ve toplumdaki egemen erkeklik performansının inşasını ortaya çıkarmayı amaçlıyor. Belgeselde, erkeklik temsilinin toplumsal inşasına ilişkin farklı deneyimler, performansı tek bir erkeklikle sınırlı olmayan çeşitli erkeklik biçimlerine işaret eden yedi ‘diğer’ erkeklik performansı ve erkekliğin farklı performansları içindeki hiyerarşi ve kırılganlıkları üzerinden gösteriliyor. Belgesel, erkekliği deneyimlemiş ve/veya deneyimlemiş kişilerin atanmış/inşa edilmiş erkeksi kimliğini ve erkekliğin diğer kimlikleri üzerindeki etkilerini ele alıyor. Belgesel, sonuç olarak ‘Hangi erkeklik?’ sorusuna yanıt arıyor. KEKRE, her erkeklik deneyiminin benzersiz olduğunu ortaya koyuyor. Belgeselin de konu aldığı bir yerden erkekliğe trans bir bakış yaratmak ve öteki erkeklerin - özellikle transgender erkeklerin erkeklik inşalarını eleştirel erkeklik çerçevesinde tartışmaya davet ediyoruz."
29 Mart 2023 tarihinde, Oğuz Can Ok ile "Mutfaktaki Erkekler: Ücretsiz Ev İçi Emeğe Mutfak Üzerinden Bakmak" başlıklı bir seminer gerçekleştirilmiştir.
“Zaman kullanım anketleri gibi nicel verilere bakıldığında, Türkiye’de halen kadınların ücretsiz ev içi emek kapsamında daha fazla zaman ayırdıkları görülebiliyor. Ev içi toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin ortaya çıktığı alanlardan biri de yemek hazırlama konusudur. Veriler yine ev içinde yemeğin hazırlanması gibi konularda da kadınların erkeklere kıyasla daha fazla ücretsiz emek sarf ettiğini ortaya koymakta (Eurostat, 2018). Bu veriler uzun yıllardır feminist alan yazınında da değinilen, kadına yüklenen ‘aileyi besleyen’ kişi rolü ve bunun beraberinde getirdiği önemli ölçüde görünmez ücretsiz emek yükü tartışmalarıyla paralel olduğu söylenebilir. Profesyonel mutfakların erkek egemen bir alan olmasına karşın ev mutfaklarında erkeklerin aktif sorumluluk almaması durumu tüm bu tartışmalarla birlikte değerlendirilmeli ve mutfaklar toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin ortaya çıkma yolları açısından araştırmalara dahil edilmesi gerekmektedir. Buna ek olarak, norm davranışın dışında mutfak aktivitelerine aktif olarak dahil olan erkeklerin bu davranışları da incelenmesi gereken bir alandır. Çünkü ilgili erkeklerin mutfak aktivitelerine dahiliyeti bahsi geçen bu eşitsizliklerin azaltılması için bir adım olma ihtimalinin yanında, Bridges ve Pascoe’un (2014) ‘Hibrit Erkeklikler’ olarak tanımladıkları davranışlar gibi eşitsizlikleri gizleme ve yeni eşitsizlikleri oluşturma yolunda bir manevra alanı olabilir. Bu seminerde çıktıları sunulacak araştırmanın amacı Türkiye'de mutfak ve yemek yapmak konularında aktif sorumluluk alan erkeklerin ürettikleri erkeklik temsillerini Eleştirel Erkeklik Çalışmaları perspektifinden incelemektir. Bu amaçla, partnerleri ile en az 2 yıldır aynı evi paylaşan erkekler ve partnerleri ile toplamda 51 yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşme gerçekleştirilmiştir. Saha çalışmasında elde edilen veriler içerik analizi ile incelenmiştir. Yapılan analiz sonrasında ortaya çıkan en önemli bulgu, ev içi ücretsiz emek gerektiren tüm faaliyetlerde eşitlikçi bir erkeklik kurgusu için uygun zemin oluşmadan erkeklerin sadece mutfak aktivitelerine katılmalarının hibrit erkeklik manevraları için uygun bir ortam oluşturabildiğidir. Bu durum ise partnerleri için yeni eşitsizliklerin ve toplumsal baskıların oluşması için itici güç rolü oynayabiliyor.”
24 Mayıs 2023 tarihinde, Dr. Fatma Yaşın Tekizoğlu ile "Erkekliğin Kırılganlığı ve Cinsel Şiddet" başlıklı bir seminer gerçekleştirilmiştir.
"Erkeklik statüsü doğuştan kazanılmaz, toplumsal cinsiyet beklentileriyle, tutarlı davranışlarla hak edilir. Hak edilen erkeklik statüsü ise sonsuza kadar kalıcı olmaz. Aksine ‘gerçek bir erkek gibi’ davranılmayan ilk anda yitirilir ve ‘gerçek bir erkek’ olabilmek için toplumun yeniden buna ikna edilmesi gerekir. Kırılgan Erkeklik Kuramı, erkeklerin "gerçek bir erkek" olmaya ilişkin kaygılarının çoğunun erkekliğin yapısına ilişkin temel bir varsayımdan kaynaklandığını ileri sürer: Erkeklik, kazanılması zor; ama kaybedilmesi kolay bir statüdür ve sürekli toplumsal kanıt sunmayı gerektirir. Erkekliği kanıtlamak ya da yeniden kazanmak için kullanılan en etkili stratejiler ise riskli (cesareti ifade eder), zor (taklit edilmeyi zorlaştırır ve maliyetlidir) ve başkaları tarafından görülebilir davranışlar sergilemektir. Dolayısıyla, her zaman görünür olmasa da saldırganlık, erkekliğin kanıtlanmasında ya da yeniden inşasında sıklıkla başvurulan yollardan biridir. Geleneksel cinsiyet sistemi erkekleri cinsel olarak baskın ve saldırgan olmaya teşvik ettiğinden, cinsel açıdan saldırgan davranışlar, erkekliklerini (yeniden) öne sürmek için yaygın ve erişilebilir bir yoldur. Algılanan erkeklik tehdidi ve saldırganlık arasındaki ilişki üzerine yapılan araştırmalar çoğunlukla fiziksel saldırganlığa odaklanmış olmasına rağmen, güvencesiz erkeklik inançları veya erkeklik normlarının cinsel saldırganlık ile güçlü bir ilişkisi olduğu bilinmektedir. Bu doğrultuda, bu sunumda erkekliğe yönelik algılanan tehdidin cinsel saldırgan davranışlar üzerindeki etkisine odaklanılacaktır."
15 Aralık 2023 tarihinde, Dr. Gülden Sayılan ile "Şiddetsiz Erkeklik Mümkün Mü?" başlıklı bir seminer gerçekleştirilmiştir.
"Cinsiyet temelli önyargı, ayrımcılık ve şiddet önemli bir sosyal sorun olmasına ek olarak dezavantajlı konumdaki bireylerin yaşamlarını pek çok açıdan olumsuz yönde etkileyen bir halk sağlığı sorunudur. Farklı tahakküm mekanizmaları ve güç ilişkilerini cinsiyet eşitliği perspektifiyle anlama çabasındaki Eleştirel Erkeklik Çalışmaları, cinsiyet temelli eşitsizlikle mücadele politikaları için yol gösterici nitelikte olabilir.
Bu seminer, alanyazındaki çeşitli bakış açılarından hareketle, erkekliğin cinsiyet temelli eşitsizlik ve şiddet ile ilişkisini irdelemeyi ve Eleştirel Erkeklik İncelemeleri İnisiyatifi tarafından gerçekleştirilen Şiddetsiz Erkeklik Projesi bağlamında erkekliği dönüştürmenin imkanlarını tartışmaya açmayı hedeflemektedir."
18 Mart 2024 tarihinde, Emirhan Deniz Çelebi ile "Eleştirel Erkeklik Bağlamında Trans Erkek Deneyimleri ve Feminizm" başlıklı bir seminer gerçekleştirilmiştir.
"Bu sunumda önce toplumsal cinsiyetin temel kavramları üzerine çok kısa bir açıklama yapılarak konu trans öznelere getirilecektir. Bununla birlikte çeşitlilik, kapsayıcılık, eşitlik ve hakkaniyet kavramları üzerine de kısaca durulacaktır. Türkiye'de hegemonik erkeklik çemberinden payına düşeni alan trans erkeklerin toplumda yaşadıkları ve trans erkeklik algısının hem toplum nezdinde hem de trans öznelerin gözünde nasıl şekillendiği üzerine çeşitli anlatılar sahadan gözlemler eşliğinde paylaşılacaktır. Tüm bu bilgiler ışığında feminizm kavramı ve trans dışlayıcı radikal feministler, trans erkeklerin cinsiyet uyum süreçlerinin tarihsel süreçte 'kız kardeşliğe ihanet'ten 'kendini gerçekleştirme' anlatılarına nasıl dönüştüğünü yine sahadaki anlatılar eşliğinde açıklanacaktır. Tüm bu soruların temeli erkeklik dediğimiz kavramın yekpare olmadığı ve eleştirel erkeklik lensinin bize nasıl zengin bir bakış açısı sunduğu üzerine konumlandırılacaktır. Feminizmde son yıllarda tartışılan 'feminizmin öznesi kimler?', 'erkekler feminist anlatı içerisinde kendine yer bulmalı mı', 'trans feminizmin öznesi kimlerdir?' gibi sorular katılımcılara sorgulatılacaktır ve bu sorular eşliğinde eleştirel erkekliğin cis-het erkekler dışında bir okuması gerçekleştirilecektir."